5 Temmuz “Urumçi Katliamı”
Doğu Türkistan’ın 1949 yılında Mao Ze-dong önderliğinde Çin Komünist Partisi eliyle işgalinden sonra yürütülen gayri insani politikalar yüzünden günümüze kadar birçok irili ufaklı halk ayaklanması yaşanmıştır. Şiddetten uzak, demokratik hak olarak yaşanan olumsuzlukları protesto etmek isteyen Doğu Türkistan halkının her hareketi Komünist Çin yönetimi tarafından kanlı bir şekilde, devlet eliyle terör estirilerek bastırılmıştır. Yıllardır devam etmekte olan asimilasyon politikası, milli ve kültürel soykırım, inanç özgürlüğün kısıtlanması veya tamamen yasaklanması, seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, kitlesel nüfus kontrol politikası ve zorla kürtaj, öz be öz kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kalan Doğu Türkistan halkı gibi insan hakları ile bağdaşmayan uygulamalara maruz bırakılmıştır. Çin Komünist Partisi Merkezi yönetimi, keyfi politikalarına ek olarak bölge yönetimin de keyfi uygulamaları yerel halkın çoğu zaman canına tak etmiş ve zaman zaman toplu olarak ayaklanmasına neden olmuştur. Aslında on yıllardır sindirilmiş, milli ve dini kimliğinden arındırılmak istenen bir halkın maruz kaldığı uygulamalar tuzun koktuğu, bıçağın kemiğe dayandığı bir duruma gelmiştir.
Doğu Türkistan’ın Çin Komünist Partisi tarafından işgal edilmesinden bu yana aradan geçen 72 yıl içinde “1990 Barın Katliamı, 1995 Hoten Katliamı, 1997 Gulca Katliamı, 2009 Urumçi Katliamı, 2013 HotenHanerik Katliamı, 2014 Yarkent İlişku Katliamı” gibi büyük halk ayaklanmalarına neden olmuştur. Yapılan zulmü barışçıl gösteri ile protesto etmek isteyen ama her seferinde Çin Komünist Parti yönetiminin silahlı müdahalesi ile karşılaşan ve nihayet katliama maruz kalan Doğu Türkistan halkı bütün despot uygulamalara rağmen hak arayışından vazgeçmemiştir. Yukarıda zikredilen katliam hareketlerinden “Urumçi Katliamı” Doğu Türkistan halkının günümüzde hür dünyanın gözleri önünde maruz bırakıldığı soykırım siyasetinin başlangıcı ve provası olması hasebiyle ayrı bir öneme sahiptir. 5 Temmuz 2009 Urumçi Katliamından sonra Doğu Türkistan için “terörist” yaftası altında yapılan soykırımı meşrulaştırma ve bölge halkını tamamen asimile ve soykırıma maruz bırakma Çin Komünist Parti yönetimin resmi devlet politikası haline gelmiştir.
Uygur Türklerinin Doğu Türkistan’daki mevcut nüfusunu azaltmak ve asimilasyon politikasının bir parçası olarak 2000 yılından sonra Doğu Türkistan’ın farklı bölge ve köylerinden, fakir ailelerin 17-25 yaş aralığındaki genç kızlarını “iş gücünü değerlendirme, aileleri fakirlikten kurtarma” sloganı ile Çin’in iç kesimlerine taşımaya başlamıştır. Sadece genç Uygur kızlarının taşınmasına ve gittikleri şehirlerde hapis hayatı yaşamalarına, taciz ve tecavüz olaylarına muhatap olmasına yol açmıştır. Çin’in iç bölgelerinde Doğu Türkistan’dan binlerce km uzaklıkta yaşanan bu gayri insani hal ve hareketler Doğu Türkistan’da ailelerin tepkisine nedenolmuştur. Bu olumsuzluklara rağmen Doğu Türkistan’dan genç Uygur erkeklerinin de projeye dahil edilmesi ve götürüldükleri çalışma mekanlarında uğradıkları zulümler Doğu Türkistan’da halkın her geçen gün gerilmesine, çocuklarının hayatlarından endişe duymalarına neden olmuştur.
On yıllardır Çin Komünist partisi eliyle süre gelen asimilasyon, dini ve ırkî aşağılama, kültüründen arındırma siyaseti ve baskıcı politikalar bir sonucu olarak “5 Temmuz Urumçi olayları” vuku bulmuş ve günümüzdeki “soykırım”a gelen süreç için bir bahane, bir prova ve insanlık adına utanç verici sahnelerin yaşanmasına neden olaylar yaşanmıştır.
26 Haziran 2009 tarihinde Çin’in Guangdong eyaletininShaoguan şehrinde bulunan bir oyuncak fabrikasında, Doğu Türkistan’dan işçi olarak götürülen Uygur gençleri ile Çinliler arasında çıkan kavga sonucu resmi rakamlara göre iki Uygur genç sokak ortasında linç edilerek öldürülmüştür. Bu haberin Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de duyulması ile çocuklarının akıbetini merak eden aileler valilik önünde toplanmıştır. Resmi olarak hiçbir bilgi edinemeyen ve çocuklarının akıbetini merak eden insanlar bu durumu protesto etmek istemiştir. Her kalabalığı tehdit olarak algılayan Çin yönetimi, kalabalık üzerine ateş açmıştır. Bu durum karşısında yıllardır baskı ve zulüm altında zaten gergin bir süreç yaşayan bölge halkınındaha da büyük bir tepkisine neden olmuş ve olaylar büyüyerek kitlesel bir eyleme dönüşmüştür. Çin Komünist Partisinin bölge idaresi yıllardır uygulamakta hiçbir beis görmediği olayları askeri operasyonlarla bastırma ve gerçek mermi kullanarak rastgele insanlar üzerine ateş açma uygulamasını vakit kaybetmeden devreye sokmuş ve tam anlamıyla Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de insan avına çıkmıştır.
Olayların başlaması ile birlikte Urumçi başta olmak üzere bölgenin her şehrinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Tüm sınırlar kapatılarak, turist olsa dahi, yurtdışından gelenlerin derhal ülkeyi terk etmeleri istenmiştir. Bununla da yetinmeyen Çin Komünist bölge yönetimi tüm iletişim araçları yasaklanmış, internet ve telefon hatları kesilerek Doğu Türkistan’ın bir nevi dünya ile irtibatı koparılmıştır. Doğu Türkistan adeta karanlığa gömülmüş hiçbir şekilde bölge ile iletişim kurulamamıştır. Olayların devam ettiği geceler tüm elektrikler kesilmiş polis, asker ve sivil Çinli paramiliter güçler resmi üniformalı askerlerle beraber katliam gerçekleştirmiştir.
Çin Devleti remi açıklamasına göre 5 Temmuz Urumçi olayları ayrılıkçı ve aşılıkçı bölge halkının etnik bir çatışması olup, olaylarda 187 kişi hayatını kaybetmiş, 1,721 kişi yaralanmıştır.
Bağımsız uluslararası sivil toplum kuruşlarının raporlarına göre ölü ve yarası sayısı binler ile ifade edilmektedir. Olaylar esnasında ve sonrasında polis tarafından tutuklanan binlerce kişi kaybolmuş aradan geçen 12 yıllık süre zarfında kaybolan kişilerin akıbetlerinden haber alınamamıştır. Keza bölgeden gelen görüntü ve canlı tanıkların ifadeleri bu bilgileri teyit etmektedir.
Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de yaşanan bu “Katliam” dünyanın sert tepkisine neden olmuştur. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, olaylarda can kaybının artmasından endişe duyduklarını dile getirmiştir.
AB Dönem Başkanlığı açıklamasında, Urumçi’de yaşanan çatışmalardan “derin endişe” duyulduğu, can kaybının ise “esefle karşılandığını” belirtmiştir.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) orantısız güç kullanılmasından derin endişe duyulduğuna dair yaptığı açıklamasında Çin’den, ülkedeki Müslüman azınlığının sorunlarının temel nedenleriyle mücadele edecek şekilde daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmasını istemiştir. Dönemin İİT Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu, Uygurların bir korku ikliminde yaşamaya zorlanmalarından derin üzüntü duyduklarını, Uygur halkının sorunlarının salt güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini ifade etmiştir.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise tüm taraflara itidal çağrısında bulunmuş ve Uygur Özerk Bölgesi’ndeki etnik çatışmalardan duyulan derin endişeyi dile getirmiştir.
Uluslararası Af Örgütü’nün “Çinli yetkililer, ölen ve gözaltına alınanlar için hesap vermeliler. Barışçıl bir şekilde görüşlerini dile getirdikleri veya dernek kurma ve toplanma özgürlüklerini kullandıkları için gözaltına alınanlar derhal salıverilmelidir. Ölüm cezasına başvurmadan, uluslararası standartlara uygun tarafsız mahkemelerin görevlendirileceği adil ve tam bir soruşturma başlatılmalıdır” şeklindeki beyanatıyla olaylara sert tepki göstermiştir.
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan demecinde Doğu Türkistan’daki olayların vahşet boyutuna vardığını, bir an evvel engellemesi ve sorumlularının adalet karşısına çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Erdoğan ayrıca olayı Türkiye’nin geçici üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyacaklarını duyurmuş ve Doğu Türkistan’da yaşananlar “adeta bir soykırımdır” ifadesini kullanmıştır.
Japonya, Fransa ve İsviçre Dışişleri Bakanları “yaşananlardan derin endişe duyduklarını” ifade etmiştir.
Çin Komünist yönetimi vakit kaybetmeden olayları Türk ve Müslüman olan Uygurlar ile Çinliler arasında etnik bir çatışma olarak dünya kamuoyuna duyurma gayretine düşmüştür. Hâlbuki elde edilen görüntülerde askerlerin arkasından gelen ellerinde kesici-delici özelliği olan sopalı paramiliter sivil Çinli milisler açık şekilde görülmektedir. Çin resmi makamları olaylara karışanların en ağır şekilde cezalandıracağını duyurmuş ve göstermelik mahkemelerde keyfi yargılamalar ve cezalandırılmalar yaşanmıştır. Binlerce Doğu Türkistan Türkü çeşitli sürelerde hapis ve yüzlercesi de idam cezasına çarpıtılmış, infazlar hiç gecikmeden gerçekleştirilmiştir. Ne hikmetse etnik çatışma olarak dünya kamuoyuna lanse edilen olaylarda yargılanmış ve hüküm giymiş tek bir Çinli olmamıştır.
Doğu Türkistan ve insanlık tarihinde kara bir leke olarak yer alacak olan “5 Temmuz Urumçi Katliamı” diğer katliamlarda olduğu gibi Çin devleti tarafından uluslararası bağımsız araştırma kurumlarının olayların gerçek yüzünü araştırmak istemesine izin vermemiştir. Yaşananlar şimdilik tarihin karanlık sayfalarında beklemeye devam etmektedir.
5 Temmuz Urumçi Katliamında şehit düşen kardeşlerimize Yüce Mevla’dan rahmet diliyorum.
Ruhları şad olsun…
Dr. Muhittin CANUYGUR
Doğu Türkistan Vakfı Başkanı